Cherreads

Chapter 2 - 2

Sevgilerin en doğalı olan bir sevgi nasıl oluyor da hüsrana dönüşüyor?Özlem dolu gözlerle onun hayalini inceliyorum ama hayata tutunmalıyım, kızım Şem var kızın Din var onlar için yaşamalıyım.Nes onu ayartmaya yarayan yolları deniyor, hatırlıyorum , hadi kızım gel birlikte pasta yapalım diyor,ama mesafeli bir bakışla karşılaşıyor, soğuk bir ses işitiyor ; başka sefer anne!

İlk aşık olduğu günleri anımsıyorum annesine ve bana ne kadar uzak olduğu günler, okuldan gelip odasına kapandığı saatlerce aşk şarkıları dinlediği ve neşe içinde süslenip evden çıktığı günler…

Ve Din onu dudaklarında kalan bir gülümseme ile izliyor, o tuhaf acıyı unutmaya çalışıyor, yeter kes artık, bırak da kız rahat büyüsün diyor eşim Nes, her seferinde, sanırsın ki sen büyürken her dakika annenin dizinin dibinde kalmak isterdin, yanıt vermiyorum evet ben büyürken hep annem ile konuşur dertlerimi hep annem ile paylaşırdım biyolojik babam sadece çekler yollardı bize ve ben bir yasak aşkın meyvesi olarak babasız büyüdüm. Annem hep erkek kardeşimi tercih ederdi, göl ile ilgili o kasvetli öyküleri anlatırdı. Erkek kedinin miyavlaması düşüncelerimin arasına giriyor şimdi, o esnada telefonum titremeye başladı kim bilir belki de bilim merkezinden arıyorlardır, sıcak tüylü bir yumak bacaklarımın arasında dolaşıyor. Neredeydin sen ?kabına kedi maması koyuyorum, ama kedi yemek için acele etmiyor ayaklarımın arasında duruyor hep birinden diğerine koşturuyor bu kedi ondan bana kalan tek hatıra hep hatıralarla yaşadığımı hissetmeye başladım, hayattan çok yoruldum ama diğer çocuklarım için yaşamalıyım, hava kararıp herkes gidene kadar göl kenarında otururduk, şurada kankanın evi vardı ve sen hep gece onlarda kalmak isterdin, kavga ettiğiniz gece beni arayıp gecenin köründe gelip seni almamı istemiştin. Seni okula götürdüğüm günleri dönüşte kimi zaman hazır dondurma kimi zaman da keçi sütünden yapılıp sokak arasında işportacıların sattığı dondurmayı satın aldığımız günleri hatırlıyor musun? Anılar ile birbirine karşı duyulan ihtiyaçlar arasındaki dengenin bozulduğu an acaba tam olarak ne zaman gelmişti? Hiçbir şey , hiç kimse beni buna hazırlamamıştı, ne kitaplar ne gazeteler ne de matematik, gözle görünür olmasa da, hayatımın bu kadar erken bir evresinde bunu yaşayan dünyadaki tek kişi ben değilim elbet, yeter yeter artık diyor kedi, beni duyuyormusun, artık hayata dönmelisin , projene , bilime ve büyük hayaline tutunmalısın bu amaç seni hayata bağlamalı , şimdi üç tana pembe Xanax al ve hemen uyu.Kedi bana çok kızdı ve o bana kızdığı zamanlarda hep konuşur benimle bazen de Tanrı odama gelir berrak bir ışık her yeri kaplar yatak odası aydınlanır ama Nes uyumaya devam eder bana kalkıp kitap okumamı söyler Tanrı .ve şimdi sıra sende.

Ve ben okumaya başladım, Poincare sanısı sanının ve ispatının arkasında yatan matematiğin öyküsünü okumaya başladım. Matematikten akılcı bir biçimde bahsedebilmek için yalnızca sonuçları değil, o sonuçları ortaya koyan insanları da tanımak gerekir. Matematikteki başarılar, popüler bilinçte kendine bir yer bulduğunda umursanmayan bir kozmostan anlam çıkarmak için çabalayan bir dâhinin efsanesini yansıtır. İç görüleri hiç yoktan ortaya çıkmış gibi görünen ve bilimi ileri taşıyan bireyler vardır. Ancak deha her ne kadar renkli ve gizemli olsa da bilimdeki ilerlemeler başka bireylerin yaşadıkları toplumlara dayanır. Biliyor musun kedi, Euclides dışı geometrinin keşfedilmesi artık yeni bir dünyanın oluşmasına neden olmuştur.

Poincare sanısı evrenin olası şekli hakkında akıl yorabilmemize imkan veren kavramsal araçlar sunar. İlkokulda öğretmenimiz bize dünyanın yuvarlak olduğunu öğretmişti, lisede ise dünyanın alttan ve üstten basık olduğunu öğrendik, bu basıklık nedeni ile yerçekimi kuvvetinin kutuplarda daha büyük ekvator çizgisinde daha küçük olduğunu söyleriz.

Bu özel şekle geoid diyoruz, dünyanın yuvarlak olduğunu yörüngede dolaşan uzay araçlarının çektiği fotoğraflardan görüyoruz. Geçmişte insanlar dünyanın düz olduğuna inanıyordu. İnsanlar dünyanın diğer yanında ayakları bizim ayaklarımızın ters yönünde duran tabanları yukarda başları aşağıda yürüyen kişiler olduğuna inanıyordu. 

Kristof Kolomb doğuya gitmek için sürekli batıya yelken açmanın gerekli olduğunu söylediği zaman onun delirmiş olduğunu düşünen insanlar vardı. Kral Ferdinand ve Kraliçe Isabella başkanlığında toplanan danışma heyeti bu düşüncenin aslında dünyanın yuvarlak olduğunu ifade etmek olduğunu inanamıyordu. Heyet üyeleri dünyanın düz olduğuna o derece inanıyordu ki; onlara göre Kolomb ve ekibinin elde edebileceği tek başarı açık denizde dev ahtopotlara yem olarak onların karnını doyurmak olacaktı.

Komitede ters tabanlı insanların olmadığına ve açık denizlerde dev ahtopotların, canavarların olmadığına inananlar da vardı. Kolomb her ne kadar dünyanın yuvarlak olduğundn emin olsada onun da kafasında soru işaretleri vardı, dünyanın çapını bilmiyordu, yapılan tek hesap antik Yunanlılar tarafından yapılmıştı. Bilginin yokluğunda hayal gücü devreye girerdi. Batlamyus dünyanın çevresinin yirmi dokuz bin kilometre 

Olduğunu tahmin etmişti. Ferdinand ve Isabella'nın bazı danışmanları Eratostenes'in tahminini referans alıyordu.bu tahmin günümüzdeki değere oldukça yakındı.

Az sayıda olan bu danışmanlar tartışmadan zaferle çıksaydı yolculuk daha uzun sürecek ayrılacak bütçe daha fazla olacaktı. Yaşadığı dönemde Kolomb cesur ve bilge olarak kabul edilirken keşiften beş yüz yıl sonra onun bir emperyalist olduğu kabul edilmeye başlandı.

Kolomb hayatı boyunca ulaştığı kara parçasının Hindistan olduğuna inandı. Hindistana Afrikanın etrafını dolaşarak ulaşmak çok daha uzun sürecekti ve o hep batıya giderek bir kısa yol bulmuştu. Kolomb şöyle diyor:

"Dünyanın tasvir edildiği gibi tam yuvarlak olduğuna inanmıyorum, bana göre dünya sapının yakınlarında sert bir çıkıntı yapıyor, bir armut şeklinde olabilir, bu şekil bir yeri kadının göğüs ucu gibi olan yusyuvarlak bir topa benziyor. Bu çıkıntı yapan kısım da en tepede ve cennete en yakın olan yerdir."

Dünyanın mükemmel bir yuvarlaklıkta olmadığını hissetmişti ünlü kaşif, güney yarım küre armudun şişkin tarafı , kuzey yarım küre armudun zayıf tarafı oluyordu. Bu nedenle Baharat adalarına kısa sürede ulaşırken , bu adalara güney yarımkürede Afrika kıyıları boyunca gitmeye kalksaydık yolculuk süresi uzayacaktı. 

Kolombdan ikibin yıl önce Sisam adasında hiç kimse yaşamıyordu. Ada her yönden yağmaya açıktı. Bizanslılar, Araplar, Venedikliler , Türkler ve Haçlılar. Günümüzde bile sessiz kasabaları beyaz kumsalları verimli zeytin ağaçları ile cennetten bir köşedir. Bu cennet köşe Pisagor'un yaşadığı yerdir. Dünyanın yuvarlak olduğunu Pisagor ilk kez Sisamda anlatmıştı. Pisagor babası ile birlikte bir çok yolculuğa çıktı. Sur'â yaptıkları bir gezi sırasında alimlerle tanıştı , İtalyaya gitti , çocukluğunda felsefeye ilgi duyan bir dâhiydi, ne yazık ki elimizde genetik kodu yok ve onu kopyalamamız imkansız. Mısırlı rahipler Pisagor'un tanrıları Osiris'in sevgili bir kulu olduğuna inanmıştır. Mısırda geçirdiği yıllara ilişkin ayrıntılar , hayatının geri kalanına ait ayrıntılardan daha da bulanıktır. Pisagor , Mısır yıllarından sonra Zerdüştlüğe ilgi duymaya başlamıştır. İleriki yıllarda okulunu kurdu bu okuldan çok bir kardeşlikti bu kardeşlik kadınları da okula kabul ediyordu. 

Pisagorcular gerçekliğin en temel seviyede bilimsel olduğuna felsefenin bir manevi arınma aracı olduğuna inanıyordu. Evrensel görüşlerin çekiciliği , Doğunun gizemi ve Yunan fikirlerinin egzotik harmanı çağdaşlarını büyülemişti. Pisagor reenkarnasyona inanıyordu okulunda öğrencilerine geçmiş hayatları ile ilgili hatıraları anlatırdı. Dünyanın yuvarlak olduğuna inanıyordu ama bunu ispatlamadan rahat edemezdi. Yeterli kanıt elde etmeye ömrü yetmedi ama öğretileri Kolomb'un yaşadığı döneme kadar ulaşmıştı. 

Pisagor'a ait görüşler Eflatun, Aristo ve ortaçağın bilgili coğrafyacılarının yardımı ile nesillerden nesillere aktarıldı. Kolomb döneminde dünyanın yuvarlak olduğunu savunan insanlar kanıt olarak gel- git olayını gece ve gündüzü ve Ay'ın evrelerini kullanıyordu ayrıca kuzey güney doğrultusunda bir hat boyunca baktığınızda güneşi farklı açılarla görüyordunuz.

Şimdi gözlerimizi kapayalım, Kolomb zamanına geri dönelim ek olarak Venüs gibi her tarafı bulutlarla kaplı bir gezegende yaşadığımızı varsayalım, bu şartlar altında dünyanın şekli hakkında nasıl çıkarımlarda bulunurduk ?

Bizim için en önemli kavram iki boyutlu manifold (mannigfaltigkeit) veya yüzey kavramı olacak bu kavramı Dünya'nın sahip olabileceği olası şekilleri düşünerek elde ederiz, iki boyutlu manifold veya yüzeyin tüm alanları bir kağıt parçası üzerinde temsil edilebilir.

Haritalar ,(Dünyadaki noktaların temsil edildiği kağıt sayfaları) iki boyutludur. Yüzey üzerindeki tüm noktaların en azından bir haritada temsil edilmesini sağlayan harita koleksiyonuna ATLAS denir. Bir dünya atlası aldığınızda aslında bir haritalar kitabı almış olursunuz. Dünya üzerindeki her bir konum bu atlasın en az bir sayfasında bulunur. 

İki boyutlu manifoldlar fiziksel gerçekliği idealize eden matematiksel nesnelerdir.

Şem telefonda konuşmaya başlıyor, bir erkek sesi babasının adını söyleyince ansızın irkiliyor, evet diyor acele ile sanki kendi adı söylenmiş gibi, nedense ayağa kalkıyor, evet babam olur diyor ve kısa sürede hastaneye ulaşıyor, doktor ilgisiz bir bakış atıyor, uzun boylu , yakışıklı, kendinden daha genç gözüküyor. Ne oldu ? Bir intihar girişimi diyor doktor, babanız alması gerekenden çok fazla sayıda ilaç almış, midesi yıkandı şu an durumu iyi.

Şem, kendisini ölüm karşısında hep kollanmış hissetmişti anne ve babasının hep yaşayacağını hiç ölmeyeceğini düşünürdü, şimdi ise babasının ölme isteği ve birkaç saat içinde dünyayı terk edebileceği ve armağan ettiği o ince mağrur koruyucu tabakadan onu yoksun bırakabileceği korkusu kaplamıştı içini.

Çıkışa doğru yaklaşırken hasta adamın taburcu edildikten sonra park alanına yürüyecek takatinin olmayabileceği geliyor aklına ; mutlaka girişte bir yerde oturmuş, karısını bekliyordur, onu orada aramalı hatta banklardan birinde onun çökmüş bedenini görür gibi oluyor. Oraya doğru adımlarını sıklaştırdığında , bilinçsiz yatan babası ile tekerlekli yatağı iten ablasının yanına geliyor. Perdenin arkasına gizlenip babasının komşularını gözlemliyor Avn. Dar yatakta gözleri kapalı yatan kendi yaşlarında yeni getirilmiş bir adam yatıyor, adam güçlükle soluk alıyor. Sırtı Avn'e dönük , kırmızı saten bluzlu bir kadın iskemle çekiyor ve adamın yanı başında oturuyor, onun elini tutuyor. Avn ansızın tehditkar bir gerçekliğe tanık olduğu duygusuna kapılıyor, yaşamın sonu !

Bilmiyor değil yaşlı insanlar, hatta kendi yaşındaki insanlar hastalanabilir ve ölebilirler ama bunu saf bir çıplaklıkla yaşamamıştı. Mahcup alnındaki terleri siliyor , doktor uzaklaşıyor o esnada yürürken hemşireye talimatlar veriyor. Nedir bu , neler oluyor bana, gizlice etrafına bakıyor Avn, kız kardeşleri Şem ile Din 'e bakıyor.

Onlardan çekiniyor birden, buradaki herkes , çay içmeyen koşturan doktorlar, hemşireler hastalar ve ziyaretçileri , teknikerler, yönetim çalışanları, temizlikçiler onun babsını sevmeyen bir evlat olduğunu görüp anlayabilir, çünkü babasının yanına en geç ulaşan kendisiydi.

Babası ile birlikte hastanenin sabit envanterine kaydedilmiş yatak adeta oturma köşesindeki iskemleler gibi zemine sabitlenmiş…

Buna rağmen ablası yatağı bırakıp üzerine yürüyor kendi karısından dolayı çok iyi tanıdığı tiksinti ve öfke yüklü bir ifade var Şem'in yüzünde, aklın nerde senin diye tersliyor Şem. 

Güçlükle soluk alıyor Avn, her zaman haklı olan , acı verecek denli haklı olan , kadınlık karşısında başını eğip bir şeyler mırıldanıyor , bir arkadaşıma rastlamıştım mesele çıkarma diyor Avn. İki kardeş biri yatağın bir yanında diğeri öteki yanında karşılıklı duruyorlar, Din izliyor onları. Vaktiyle üç kardeşi birbirine bağlayan ve önlerinde uzanmış olan bu beden şimdi tümüyle iradelerinin dışında bir kez daha bütünleştiriyor onları. Avn'nın aşağıya eğdiği bakışları babasının bakışları ile karşılaşıyor; şaşılacak kadar heyecanlı..

Baba diyor sessizce yatakta yatan yorgun adam, ;Avn şaşkın bu heceler ona yönelik değilm iş;babasının o doğmadan önce ölmüş olan babası dirilmiş ölüler dünyasından gelerek kollarını açarak oğlunu kucaklamaya gelmiş gibi umutla etrafa bakınıyor.

Babası gözün dikip tekrar Avn'e bakıyor, baba!

Cezalandırılmaktan orkan küçük bir çocuğun okşayıcı gülümsemesi ile bakıyor ona, eliyle elin yakalıyorç. Avn irkiliyor, baba benim ben , oğlun Avn!

Bak kızların ,Şem ile Din de burada hepimiz yanındayız,bu arada Şem'e bakıyor sözlerini onaylasın kelimelerden örülmüş ince bir zincir uzatıp onu bu dünyaya geri çeksin diye ama baba söylediklerini duymazdan geliyor, mutlulukla b akıyor ona sevincini hiçbir şey bozamaz , küçük oğlunun yüzünde bazen gördüğü sev incin aynısı, tüm gizli arzuları sanki gerçek olmuş adeta, parmakları şefkatle kolunu okşuyor, seni öyle özledim ki, diye fısıldıyor, o kadar uzun sürdü ki, hiç geri gelmeyeceksin diye korktum .

Yatağın öbür kenarında duran ablasının güçlükle soluk aldığını , koyu renkli gözlerinin sulandığını görüyor, doktorla görüşmemiz gerek, beyninde bir sorun var diyor Avn , Şem'e.

Şem , üzerinde durmamız gereken son bir husus daha var. İki manifoldun aynı olduğunu söylerken ne demek istediğimi açıklamam gerekir. İki nesne bir anlamda aynı yada denk ama başka bir anlamda farklı olabilir. Şekilden bahsederken genellikle geometri ile ilişkili olan büyüklük veya mesafe gibi özelliklerle değil, esneme ve ufak deformasyonlar altında değişmeyen özelliklerle ilgileniriz. Bu tür özellikler topoloji alanına girer. Bir yüzeydeki noktalar başka bir yüzeydeki noktalar ile yakındaki noktalar yine yakındaki noktalara karşılık gelecek şekilde birebir eşlenebiliyorsa iki yüzey topolojik olarak aynıdır diyebiliriz. Topolojik açıdan aynı iki manifoldun eş biçimli olduğu da söylenir ve ikisinin aynı olduğunu gösteren birebir eşlemeye de eş biçimlilik denir. Topoloji iki yüzeyin eş biçimli olup olmadıklarını belirleyebilmemize imkan veren özellikleri inceler. Bu tür özellikler topolojik özellikler olarak tanımlanır. Topolojik özellikler uzunluk ve açı gibi geometrik özelliklerden çok farklı olabilir. Çekerek ve esneyerek birbirlerine dönüştürebilen herhangi iki yüzey eş biçimlidir. Farklı çaplardaki iki küre eş biçimlidir. Kolombun öngördüğü armut biçimindeki Dünya da tıpkı bir elmanın yüzeyi gibi bir küredir. Uzaktaki şekilleri görmenin mümkün olmadığı bulutlarla kaplı bir Dünya'da yaşayan kişiler yalnızca atlasa bakarak Dünyalarının düğümlü olup olmadığını saptayamazdı. Eğer düğümlü torus şeklindeki bir Dünyada yaşıyor olsaydık, yüzeyi haritalara bölüp o haritaları sıradan bir torus şekline getirebilirdik.

Şem , dünyadaki her bölgeyi bir harita ile ifade ediyorsak, evrenin de atlası bir haritalar koleksiyonu olacaktır ama evrenin bir bölgesinin haritası dikdörtgen bir kağıt sayfası olamaz. Bunun yerine gezegenlerin ve yıldızların konumlarına karşılık gelen noktaların parladığı şeffaf bir sıvı kristal ile doldurulmuş katı bir cam kutu gibi görünür.

Güneş sistemimizi içeren kutu haritada Dünya'dan dosdoğru yukarı 431 ışık yılına denk gelen bir uzaklığa bakarsak Kutup yıldızıyla eşleşen bir nokta görürsünüz. Dünyanın yörünge düzlemi üzerinde çeşitli yönlerde Güneş'ten uzağa baktığımızda diğer gezegenleri görürüz. Ekvator düzleminin güneyinde bir yönde, dört ışık yılından biraz daha fazla bir uzaklığa karşılık gelen mesafede en yakın komşularımız ;Proxima Centauri ile çift yıldız Alpha Centauri bulunacaktır. Kutu haritanın ölçeğine göre , yine ekvatorun güneyinde bir başka yönde 25000 ışık yılına karşılık gelen bir mesafede devasa kara deliği ile gökadanın merkezi yer alacaktır. 

Biraz farklı bir yönde daha uzakta 2,9 milyon ışık yılına karşılık gelen bir mesafade bize en yakın sarmal gökada Andromeda vardır. 

Gerçekliğe giden yol:

Evrenimizi hangi yasalar yönetiyor? Onları nasıl tanıyacağız? Bu bilgi, Dünyayı anlamamıza ve dolayısıyla eylemlerini bizim lehimize yönlendirmemize nasıl yardımcı olabilir?

İnsanlığın başlangıcından bu yana, insanlar böyle sorularla derinden endişe duyuyorlar. İlk başta, kendi yaşamlarından elde edilebilecek türden bir anlayışa başvurarak Dünya'yı kontrol eden etkileri anlamaya çalışmışlardı. Her ne kontrol edildiyse ya da kim kontrol ederse etsin, çevreyi kontrol etmeye çalıştıklarından bunu yapacaklarını hayal etmişlerdi: başlangıçta kendi kaderlerini, kendi tanıdık insan hareketlerine çok fazla hareket eden varlıkların etkisi altında olduğunu düşünmüşlerdi. Bu tür itici güçler gurur, sevgi, hırs, öfke, korku, intikam, tutku, çile, sadakat veya sanat olabilir. Buna göre, güneş, yağmur, fırtınalar, kıtlık, hastalık veya zalim gibi doğal olayların seyri, bu tür insan dürtülerinin motive ettiği tanrıların veya tanrıçaların kaprisleri açısından anlaşılmalıdır. Ve bu olayları etkilediği düşünülen tek eylem, tanrı figürlerinin yatıştırılması olacaktır.

Ancak yavaş yavaş farklı türden desenler güvenilirliklerini belirlemeye başladı. Güneş'in gökyüzündeki hareketinin hassasiyeti ve gündüzün gece ile değişmesi ile açık ilişkisi bunun en açık örneğiydi; aynı zamanda Güneş'in göksel yıldız küresine göre konumunun, mevsimlerin değişmesi ve amansız düzenliliği ve havadaki görevlinin net etkisi ile yakından ilişkili olduğu görülmüştür.

Ve sonuç olarak bitki örtüsü ve hayvan davranışları üzerine. Ayın hareketi de sıkı bir şekilde kontrol ediliyordu ve fazları Güneş ile geometrik ilişkisi tarafından belirlendi.

Dünya üzerinde açık okyanusların karayla buluştuğu yerlerde, gelgitlerin Ay'ın konumu ve evresi tarafından yakından yönetilen bir düzenliliğe sahip olduğu fark edildi.

Sonunda, gezegenlerin çok daha karmaşık görünen hareketleri bile sırlarını ortaya çıkarmaya başladı ve bu da altta yatan büyük bir hassasiyet ve düzenliliği ortaya çıkardı. Eğer gökler, tam matematiksel yasaların büyüsü altında tanrıların kaprisleri tarafından kontrol edildiyse.

Aynı şekilde, dünyadaki olayları kontrol eden - sıcaklıktaki günlük ve yıllık değişimler, okyanusların yükselişi ve akışı ve bitkilerin bu şekilde büyümesinin en azından bu açıdan göklerden etkilendiği görülüyor gibi, matematiksel düzenliliği paylaştı. tanrılara rehberlik ettiği ortaya çıktı. Fakat göksel cisimler ve dünyevi davranış arasındaki bu tür bir ilişki bazen abartılı veya yanlış anlaşılıp, astrolojinin gizli ve mistik çağrışımlarına yol açan uygunsuz bir önem kazanacaktır. Bilimsel anlayışın titizliğinin, cennetin gerçek etkilerinin tamamen fitil ve mistik olanlardan kurtulmasını sağlaması yüzyıllar sürdü.

Yine de en erken zamanlardan beri bu tür etkilerin gerçekten var olduğu ve buna göre, göklerin matematiksel yasalarının burada da Dünya ile alakalı olması gerektiği açıktı.

Görünüşte bundan bağımsız olarak, dünyevi nesnelerin davranışında diğer düzenlilikler olduğu algılanıyordu. Bunlardan biri, şimdi yerçekimi dediğimiz etkiye göre, bir yerdeki her şeyin aynı aşağı yönde hareket etme eğilimiydi. Maddenin bazen buzun erimesi veya tuzun çözülmesi gibi bir formdan diğerine dönüştüğü gözlemlendi, ancak bu maddenin toplam miktarı hiçbir zaman değişmedi ve şu anda kütle konuşması olarak adlandırdığımız yasayı yansıtıyor. Buna ek olarak, şekillerinin korunması için önemli özelliklere sahip birçok maddi cisim olduğu fark edildi, bu nedenle katı mekansal hareket fikri ortaya çıktı; mekânsal ilişkileri, şimdi Öklid dediğimiz üç boyutlu geometriyi kesin, iyi tanımlanmış bir geometri açısından anlamak mümkün hale geldi.

More Chapters